B*KA NAME YAZILMAZ

Sana yavaş ve acılı bir intihar modeli ile geliyorum bu hafta sevgili okur. Benim yapmakta, yaşamakta olduğum bir şey bu. Yavaş ve acılı bir ölüm…

 

Mükemmeliyetçilik!

 

İnsanı bundan daha fazla yoran, hırpalayan, üzen başka bir şey olabilir mi? Çünkü mükemmeliyetçi iseniz biliyorsunuz (yaşıyor ve görüyorsunuz değil mi?) hiçbir şey asla mükemmel değil ve olamayacak!

 

Peki, buraya nereden geldik? Hemen açıklayayım, sevdiğim bir kadın arkadaşımla aramızda şöyle bir diyalog geçti;

 

-Yani en azından karnım gitti

-Belin çok kalın hala!

-Ay aşkolsun Mehtap ya!

-Yok, pislik olsun diye demiyorum, yemin ederim bak, belin kalın belini inceltmen lazım belin böyle olursa ne kadar zayıflarsan zayıfla kalın ve şekilsiz duracaksın

-………

-……. Harika görünüyorsun….

-Ya git Allahını seviyorsan ya

 

Buradan iki şeye gelebiliriz;

  • Sana iyi göründüğünü söylediğimde büyük ihtimalle doğru söylüyorumdur nadiren yersiz iltifat ederim (genelde etmem, niye edeyim, karnımı siz mi doyuruyosunuz?)
  • İnan bana kendime karşı daha acımasızım

Bir insan düşün kendisiyle olan ilişkisi şöyle olsun;

 

YAZI:

-Yazayım bunu, yazayım ben bunu, yazayım tamam (yazdıktan sonra) oldu bu, nefis oldu …. Olmadı bu bi Dakka… Bi Dakka … Bi daha yazayım ben bunu… Hayır…. Bir konuda bir seferde yazamıyorsam bunu yazmamam lazım demektir çıkmıyor demek ki… Başka konuda yazayım….

 

ÇEVİRİ:

Oldu bu, süper oldu… Fazla mı lingo kullandım?…. Nasıl oldu ya olmadı mı?… Olmadı bu bi dakka…. Sarhan da baksın bi… Of ulan bi daha yazayım bi dakka….

 

SAÇ:

Çok koyu oldu bu saç! Açılması lazım bu ne böyle kara kara!…. Şahane oldu, hah tam böyle, sarı gibi sarı! Of acayip şahane oldum çok seksi oldum! ….. Çok sarı oldu bu! Bu saç niye bu kadar açık oldu? Ne sarısı bu? Mal sarısı mı bu?…. Bu saçı koyulaştırmam lazım bu ne böyle!….. Offf şahane oldu bi kere daha genç gösterdi… Çok cool oldum ya harika oldu…. Bi Dakka…. Biraz fazla mı koyu oldu yanlar? … Çok mu koyu oldu ya?… Ay çok koyu oldu bak gidip biraz açtırsam mı?… Açtırayım biraz evet bu ne ya!

 

KİLO:

Çok kilo aldım zayıflamam lazım… Var ya şahane oldum ya bu yaşta şu vücuda bak taş gibiyim! Biraz daha verirsem harika olacak… Uf harika oldum! …. Çok zayıf oldum ben…. Çok mu zayıf oldum ben? Ay boynum çöp gibi kaldı! Ay koca kafa oldum ben eyvah! Kilo almam lazım!… En az iki kilo almam lazım!… Hah bak şimdi şahane oldum!  Hah şöyle, kadın gibi kalçalar çıksın biraz! ….. Ay fazla mı kilo aldım bu seferde? ….

 

EV EŞYASI:

Ay bu koltuklar harika!… İyi ki bunları aldık çok rahat!… Manasız bir para verdik ama bu rahatlığa değer… Bu koltukların ağzı burnu bi tarafa mı gitti iki günde? Çok rahat gibiydi niye rahat değil şu anda? Değiştiricem bu koltukları ben!

 

Şimdi bu kafa başka kafalarla karışabilir. Misal müşkülpesentlik, çelişkili ruh hali, şıpsevdicilik falan…

 

Değil sevgili okur, değil. Durum tam olarak şöyle; kafanda bir şablon yaratıyorsun, o şablon senin için mükemmel olan. Şimdi yapman gereken yapacağın işi o şablona uydurmak. Kendini yırtıp o şablona bir şey sokuyorsun tamam mı? Sonra bi bakıyorsun biraz sağdan bel vermiş ya da kenarda az bir boşluk kalmış. Şimdi belki bir başkası “bu şablona en uygun olan buydu, buna da şükür” deyip devam edecek, bir sonraki olayı neyse ona geçecek ama sen bunu yapamıyorsun. Eğer o şablona şak diye uymadıysa bitti, hiç anlamı yok, her şeye baştan başlaman gerekiyor. Bir sonraki olaya geçemiyorsun, o şablona uyana kadar o işin tekrar tekrar yapılması gerekiyor. Belki o şablon saçma, belki o şablon gerçek dışı veya o şablon sana uyacak bir şablon değil… Hiç anlamı yok bunların… Şablona uyana kadar bidaha, bidaha, bidaha… Oldurana kadar… Ve olamadığında da (çünkü her şeyi kendin yapamıyorsun bazı işleri başkalarına devredip onlara yaptırman gerekiyor ve yapamıyorlar) dehşet sinirleniyorsun, dehşet kızıyorsun…

 

Bu öyle bir yorgunluk, öyle bir yıpranma ki sana anlatamam sevgili okur. O iş olana kadar uyku yok, huzur yok, düzen yok. Başka bir şey düşünemiyor, konsantre olamıyorsun. Bir takılıyorsun o yarım işe,  o hallolana kadar artık kilit… Böyle bir eziyet…

 

Sen böyle yaşıyorsun hayatı. Kendine karşı bu kadar acımasız, bu kadar yorucu ama bu kadar gerçekçi. “Oldu ya hadi” deyip kendini kandırmıyorsun. Kendine diyorsun ki “olmadı bu, bunu yine yapacaksın, daha iyi yapacaksın” veya “hallettirdim sandın ama halledemediler, tekrar konuşup hallettirmen gerekiyor” senin bir insan olarak kendinle ilişkin böyle .

 

Sonra biri geliyor diyor ki “bak buraya tüy diktim olmuş mu?”…..

 

Bir tüye bakıyorsun, bir tüyü diktiği b*ka….

 

B*ka name yazılır mı diye düşünüyorsun cevap belli, yazılmaz….

 

Olmamış diyorsun, bir daha dene diyorsun, küsüyorlar.

 

Olmamış işte olmamışa olmamış demeyelim de Behcet mi diyelim? Cemil mi diyelim ne diyelim?

 

Gerçeği duymak istemeyen bana sormasın o halde… Etrafta sana yalan yanlış, uyduruktan cevap verecek tonla insan vardır. Bana soruyorsan biliyorsun ki yüzde 95 olasılıkla neyse onu söyliycem ben sana. O yüzde beş halledemeyeceğini düşünüyorsam yok yere kendini parçalama diye içime atacağımdan.

 

İnsan hayatta önce kendine dürüst olmalı sevgili okur. Ve karşısındaki insandan da dürüst olmasını istemeli, beklemeli. Dürüstlük birbirimizden talep ettiğimiz bir şey olmalı. Dürüstlük olağanlaşmalı, arada bir denk geldiğinizde hayret edip “şok” olduğunuz bir şeyse dürüstlük arkadaş çevrenizi tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim.

 

Kendi gerçekliğinizle barışık ve en iyisini yakalamak için kendinizi öldürmediğiniz, güzel bir hafta dilerim.