“BİR HAYALİM VAR”

“Bir hayalim var”

“I have a dream today … I have a dream that one day every valley shall be exalted, every hill and mountain  shall be made low. The rough places will be made plain, and the crooked places will be made straight.  ………….This is our hope. ……. …….. We will be able to speed up that day when all (If God’s children, black men and white men, Jews and Gentiles, Protestants and Catholics), will be able to join hands……. We are free at last”

1963, MARTIN LUTHER KING, JR

Martin Luther King’in bu konuşması meşhurdur, hani Obama’nın da esinlendiği…

Bugünkü yazımda ben de bu konuşmadan esinlendim açıkcası.

Benim de bir hayalim var. Tıpkı Martin Luther King gibi, Obama gibi…

Tıpkı onların hayali gibi benimki de gerçekleşmeyecek gibi…

***

Benim başka ülkelerde yaşayan çok arkadaşım ve akrabam var. Hemen hepsi başka ülkede yaşayan bir kendisi sanıyor ama bir 14-15 (fazla da olabilir) kişi varlar. Bir ara hepsi bize (tüm iyi niyetleriyle elbette)  “biz burda iyiyiz yine bi hasretlik var o. Siz mahvoldunuz orda” idiydiler. Bir kısmı garip bir psikolojiyle (biz burada vatan hasreti çekiyoruz ama sizin gibi perişan değiliz” diye kendini rahatlatmak istemiş olmalı, çok da samimi olmadığımız halde beş yıl sonra falan arayıp “ay napıcaksınız siz şimdi yaaa tüh” diyorlardı.

Dünyanın değişik değişik yerlerinde arkadaşların sosyal medya yazışmaları düşüyor önüme.  Şimdi birbirlerine;

“Biz yine iyiyiz burada, siz orda Trumph’la yandınız”.

“Biz yine iyiyiz size Le Penn geliyor, hepinizi sınır dışı edecek”

“Biz yine iyiyiz Almanya en berbat, yakın zamana kadar evlerinizde yakıyorlardı sizi, yine başlarlar.”

diye diye birbirlerine çakıyorlar… İki senedir yazıyorum, okuduklarını da tahmin ediyorum ama görüyorum ki  hiç anlatamışım.

“Biz yine iyiyiz” diye bir şey yok!  

Dünya alaşağı olurken kimsenin bağışıklığı yok.

Irkçılığın, aşırı sağcılığın, kötülüğün zarar veremeyeceği kimse yok.

Dışlanmaya, ayrımcılığa, ötelenmeye kimse immune değil. Türkiye’de Kemalist olmak kolay değil ama başkasının ülkesinde müslüman olmak, müslüman Türk olmak da zor. Ermeni olmak da zor, alevi olmak da zor.

Birbirimize “Ben iyiyim, sen sıçtın ama”, “biz yine iyiyiz, senin çocuğunun geleceği bitti ama” diyerek ancak geçici kafa rahatlatırız (başkasının mutsuzluğundan kafa nasıl rahatlıyorsa artık!) ama gerçeği bir tık değiştiremeyiz.

Aşırılık, uçlar, ayıklamacı politikalar, milliyetçi akımların yükselişi, “ben vatanımda benden olmayanı istemiyorum” fikri, bu fikrin pazarlanması, buna oy verilmesi, bunun prim yapması…

Başka ülkerle araya duvar örmeler, buna yatırım yapmalar, bunun alkış alması…

Bu ülkeye “Müslümanları almayacağız”, “bütün Müslümanları fişleyip teste tabi tutacağız, terörist olabileceğinden şüphelendiklerimizi sınır dışı edeceğiz”, “bu ülkedeki yabancılar yüzünden kendi vatandaşımız iş bulamıyor aç kalıyor”, “göçmenlik yasalarını değiştireceğiz”, “kapılarımızı kapatacağız”, “ilişkileri daraltacağız”…

“İngiltere, Fransa, Almanya, İsveç, Amerika….

“Gelmeyin, gidin, bizim dilimizi konuşun, teröristsiniz, karabaşsınız, gerisiniz, çağdışısınız”…

“o Kürt, onun başı açık, bunun başı kapalı, bu suriyeli, bu alevi”…

Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi ülkede ne iş yaparsanız yapın, çocuklarınız hangi okula giderse gitsin… O anki şartlarınız aşırı sağcılığı, ayrımcılığı, ırkçılığı destekleyen kafa ile uyum içinde değilse siz “öteki” siniz ve işiniz kolay değil.

Bu da “ben yine senden daha az perişanım sen daha perişansın oh çok şükür” ezikliği ve aşağılık kompleksi ile hallolacak bir problem değil.

Dünyada ırkçılık yükseliyorsa ırkçı olmayan biri için bu iyi bir şey değil arkadaşlar. Kimin nerede olduğundan bağımsız bir şey bu.

Karışmamaya çalışarak yazışmalara bakıyorum (malum facebook’da falan neyin altında birileri yazışıyorsa sistem onu yukarı çekiyor) şöyle komik bir argüman var.

Parlamento, sistem, diğer partiler… Bir can simidine güvenme inanma ihtiyacı.

Ben size oralardan geçmiş ve geçmekte bir arkadaşınız olarak şunları bir sıralayayım.

Oy çoğunluğu kimdeyse onların dediği oluyor. Parlamento da, meclis de çoğunluğun sesine kulak vermek zorunda kalıyor. O ses genel olarak beğeni görmüyor da olabiliyor ama demokrasilerde çoğunluğun borusu ötüyor.

Bu sese itiraz ettiğiniz zaman o oy verenler var ya, vay siz kendinizi ne sanıyorsunuz da bizim irademizi horluyor, bizim kararlarımıza saygı duymayabiliyorsunuz diye sinirleniyor ve iki kafa arasındaki uçurum daha da artıyor.

Bu uçurumdan beslenen politikacılar işi daha da kanırtıyor.

Sokağa yansıyor. Sokakta sizi rahatsız ediyorlar. Burada şort giyen kıza tokat atıyorsa orada senin çocuğunla başka dilde konuştuğunu duyduğunda tokat atıyor. Hepiniz izlemişsinizdir o metro videosunu, oturan yabancıya vuran Alman’ı.

Bu oy artışı, bu söylemlerle yükselen liderler bu kafayı daha cüretkar hale getiriyor.

Bu davranışa tepki olarak protestolar falan yapılıyor.

Bu da iki grup arasındaki gerilimi daha da arttırıyor

Şimdi!

Aklı başında insanlar olsak doğrusu elele vererek –hepimiz, hep beraber-  nasıl daha iyiye gidebilirizi tartışmak lazım.

Yöntem devşirmek lazım. Biz burada şöyle bir şey yaptık işe yaradı, biz burada böyle protesto ettik geri adım atıldı. Ne bileyim. Dünyanın her tarafından, akıllı, akılcı, sağduyulu, insansever, dünyasever, doğasever, iyi yetişmiş, iyi eğitilmiş, sanata, müziğe, edebiyata  kıymet veren, düzgün insanlar olarak…

Elimizdeki şartları nasıl işleyip, dünyayı nasıl daha güzel bir yer haline getirebileceğimizi…

…. Falan …

…. Ama hep diyorum ya…

İnsan dediğin çok cibilliyetsiz bir canlı…

“Ben iyiyim sen mahvoldun” dediğin kadar birlikte neyi nasıl değiştirebiliriz desen düzelecek ama diyemediğin için düzelmez.

Ben yazar dururum ama kimse anlamaz, üstüne alınmaz, öğrenmez.

Bravo, böyle devam edin.

Herkes birbirini yakacak ama size bir şey olmayacak.  Hı hı.

Şu olandan bitenden sonra hatta şu yazıdan sonra bile arar “siz orda Tayyiple uf cınım yıha” der.

En azından burada kimse ben Türkçe konuşuyorum diye beni pet şişeyle dövmeye çalışmıyor.

Bir sıkıntı yaşıyorsam kendi vatanımda, kendi toprağımda, kendi ülkemde, kendi şehrimde, kendi insanımla yaşıyorum.

Ben ne çok memnunum kendi ülkemde olan her şeyden, ne de sevdiğim birinin başka bir ülkede kendisinin veya çocuklarının canlı bomba olmayacağını ispatlamaya çalışmasından mutluluk duyuyorum. Çünkü bizler, hepimiz, iyi, düzgün, kendi halinde insanlarız ve huzurlu bir hayatı hakediyoruz.

Ve bir hayalim var.

Bütün dünya aşırı hırslı, aşırı ırkçı saçma sapan bir rüzgarla savrulurken bunu nasıl değiştirebiliriz, hepimiz, hep beraber, birlikte. Bunu tartışmak, bunu bulmak istiyorum.
Ama sadece bir hayal biliyorum.