Ben pedagogla büyümedim, bir şey olmuyormuş

Evde ne zaman arıza çıkarsam kocam (Sarhan) Carl Gustav Jung havalarda beni, irdelemeye başlar. Ben klasik Türk usulü kavga taraftarıyım sevgili okur. Arada kadın dellenmeli, göğsünü yumruklaya yumruklaya bağırmalı, tabaklar uçuşmalı. Kavga ettiğini hissetmelisin. Ama karşında buzdan bir heykel varken bu dediğim pek mümkün değil. Bir de adam sana derinlik psikolojisi üzerinden göndermeler yaparak çözüm falan üretmeye çalışıyorsa kendini kesmek istiyorsun inan. Misal;

Ben: Höörgheeah-pamazssıııınnnn

Sarhan: Şuan kendini kötü hissediyorsun

Ben: ehörgaaaahhh de-diiimmm

Sarhan: Ne zamandır böyle hissediyorsun, neden daha önce paylaşmadın?

Ben: …..

Ben Cumartesi ekinden gazetelerin üçüncü sayfasına cinayet haberi olarak geçersem gözüme bant takmayın istemem. Sorumlusu kocamdır bu böyle bilinsin. Az buçuk da annem elbette. Sevgili okur şimdi çocuklara severken bile sert yapamıyoruz ya. Altlarını bile pedagoglar eşliğinde değiştiriyoruz falan… Jung amcamın gönlü kırılmasın kendimi bir “irdeliyorum” da… Benim bu hallere düşmemde annemden yediğim terliklerin etkisi nedir? Şudur: Kaba motor süper gelişti. Misal koridorun ucunda Ceyo’yu havada gördüğüm an öyle bir vücut çalımı alıyordum ki annem anında ters köşe. Hadi geç onu, ya sevgili okur eşek kadar kızdım. Yani misafirliğe giderken bir Borcam dolusu böreği bana taşıttığı zamanlar. Ben diyeyim lise iki sen de lise son;

Annem: Bana bak cen cen büyüklere laf yetiştirme, kıvrıl bi kenara otur

Ben: Anne benle konuşurken gözlerini pörtletiyorsun ya böyle. İnan kesin kurbağalardan gelmişiz diyorum ben. Hani Adem-Havva olayından ziyade bizde kesin bi su canlısı durumu var

Annem: Hep baban tarafına çektin ondan böyle oldun sen. Pabuç kadar dil, orda da bir densizlik etme

Ben: Tamam sen gözlerini içeri al, hava soğuk üşümesinler, ehihehe

Annem: Bana baksana sen

Ben: Bakıyorum ama senin aksine benim gözlerim hala yuvalarında, eheh

Annem: Seni, bu şemsiyeyle tepelerim şimdi. Yolun ortası demem, el demem

Ben: Yok deve

Annem: Çtonk!

Ben: Ah, anne ayıp ya, kaç yaşına geldim

Annem: Çtonk, çtonk

Ben: Aahhhh!

Sevgili okur, annem bir gün olsun çanta şemsiyesi kullanmamıştır, hep İngiliz tipi şemsiye taşırdı inan. O zamanki bizim mahallenin bakkalı Atalay Amca şahit. Yolda can havliyle kendimi dükkanına atıp sığınma istediğim çok olmuştur. Şimdi bu anne modeli -annem yani- ben oğlumun (Atahan) kolundan azıcık sert tutsam kıyametleri koparıyor. Ee, artık benim yaş da ilerledi (36) doğum falan yaptım, refleksler yavaşladı. Yine Ceyo’yu havada görüyorum ama ben içimden “yok artık” diyene kadar terlik alnımın çatına iniyor. Malum deformasyon yüzünden kocamla tartışırken de birşeyler uçsun istiyor olabilirim ama hayatında terlik yememiş bir adamla olmuyor. Olamıyor…

‘Sen kimsin yahu?’ diyen okur için: Ben Mehtap. Aslında mizah yazarıyım. Yazmaya başladığı günden beri anne-çocuk yazanlarla dalga geçen hatta ilk kitabının tanıtım yazısında “anne çocuk yazarlarından böghk dedim” diyen bir mizah yazarına anne-çocuk yazıları yazdıraran Emre İskeçeli’yi de burada, huzurlarınızda tüm kalbimle kutluyorum. Bana da bundan fena çakılamazdı. Bu bilgiyi aklınızda tutun ve ilerleyen haftalarda da ne dediğimi ne de yaptığımı yapın. Sadece arkanıza yaslanın, rahatlayın ve mümkünse eğlenin beni okurken. Yazılarımı konuşma diliyle yazıcam, araya diyaloglar sıkıştırıcam, size akıl vermiycem, ahkam kesmiycem, sevgi böceği olmıycam, ağlak bir köşe olmayacak burası. Herşeyden bahsedicez ve  çok eğlenicez birlikte. Siz ne kadar çok gülümserseniz ben işimi o kadar iyi yapmış olucam. Özetle; yazar olan ama arkadaşları tarafından yazarlığı kabul görmeyen, anne olan ama kayınvalidesi tarafından anneliği beğenilmeyen, veli olan ama okul tarafından sürekli kocasına şikayet edilen, biraz arıza, biraz zor ama yaşamla ve kendisiyle dalga geçebilen neşeli bir kadının hayatına hoş geldiniz.