ANNELİK NEYİ GEREKTİRİR?

Çocuklarımızın –hele de yaşları küçükken- psikolojilerini bozmamak için ne çabalıyoruz değil mi sevgili okur? Nasıl konuşmamız, nasıl davranmamız gerektiği konusunda sayfalarca okuyoruz, pedagoglarla konuşuyoruz… Ben oğlum büyürken hakikaten yanlış yapmamak için çok çabaladım. Yerli yabancı her türlü okudum, takip ettim, izledim, abone oldum, konuştum, sordum, araştırdım. Çünkü bilinçli anne olmak bunu gerektirirdi. Bu kadar çabala çabala da bazen en aklına gelmeyecek yerde saçmala… Hiç başına geldi mi? Benim geldi! Çünkü annelik bir miktar da böyle bir şeydir…

 

Hafta içi Twitter’da bir paylaşım düştü önüme. Bazen gençler eğlenmek için uyduruyorlar, bu da ne kadar yaşandı bilemiyorum tabii ama ben benzerini yaşadım, paylaşımı görünce onu hatırladım. Paylaşımda kız odasındaki peluş oyuncakların fotoğrafını çekmiş, annesi toz tutmasın diye oyuncakları streçle kaplamış, oyuncaklar (fil, ayı vb.) böyle sado-mazo bir şeye dönüşmüş, kız şok… Altında da millet dalga geçiyor “ı-hı kesin yaşanmıştır bu, evet evet” diye ama…

 

Yaşanmış olabilir aslında.

 

Evimizde bizimle uzun yıllar “evimizin ablası” olarak bana yardım eden bir Emine’miz vardı. Emine oğlum iki-üç haftalıkken bize destek olmaya başlamış, Atahan anaokulu çağına gelinceye kadar da sağ kolum olmaya devam etmişti. Emine kendisi hamile kalıp işi bırakmak durumunda kaldığında ben araştırmalara başladım. Bu kadar her gün evde olan bir insanın olmama halini nasıl çocuğu travmatize etmeden halledecektik? Araştırmalar yapıldı, pedagoglarla görüşüldü… Uzatmayayım, olayı doğal akışında çözme maddelerinden bir tanesi de özellikle kıymet verdiği bir oyuncağının kaybolmasına, zarar görmesine mani olmak var. Çünkü sevdiği her şeyin bir gün yok olacağını düşünmesini istemiyoruz altı yaşında… Çünkü dünya üstünde sadece bizim çocuğumuzun yardımcı ablası işi bıraktı ve biizzz olağanüsstüüü bilinççç insanları olarak her türlü özeniiii gösteerriiirizz ……… Böyle delirdiğim bir dönem yani…

 

O dönem anneme gidip geliyoruz, kız kardeşimin genç kızlığından kalma bir peluş kedi var evde. Evlenip gidince kedi kalmış odasında. Böyle beyaz, tüylü, pembe burunlu, inanılmaz güzel bir oyuncak kedi. Atahan bayılıyor buna, ben tüylü diye eve getirmiyorum falan. Emine gidince Atahan’ın gönlü olsun diye kediyi aldık biz. Ay aman Atahan kediye nasıl bayılıyor, nasıl seviyor. Sanki gerçek kediymiş gibi elinden, kolundan bırakmıyor kediyi. Uzun zamandır eve getirmek istediği ama tüyleri var alerji yapar diye annesinin kabul etmediği kedi odasına kadar girince Emine’nin gidişini yumuşacık atlatmak için fırsat doğdu. Ben pedagojik dehamla övünüyorum bu esnada, olayı şahane çözdüm falan diye dolaşıyorum. Kediye gözümüz gibi bakıcaz, tek püf nokta bu. Bir gün Atahan yuvada, ben kediye baktım şöyle bir… Şimdi bilenler bilir, ben titizim biraz… Dedim ki “ya bu böyle olmaz ben bunu bir makineye atayım”…

 

Evet…

 

Attım makineye tabii, güzel şöyle deterjanlı çamaşır sulu. Hayvan makineden bir çıktı aman yarabbi… kedi kamyon çarpmış gibi. Sevgili okur sana şokumu anlatamam! Bu arada “neden şok oluyorsun peluş kediyi 60 derecede yıkarsan ne olacağını düşünüyordun?” diyebilirsin, haklısın, bir tane de ağzıma vur hatta…

 

Atahan eve gelecek, kediyi isteyecek ve kedi kedilikten çıkmış durumda. Dedim ki, “ben bunu saç kurutma makinesiyle kurutayım”, denedim ama tüyleri öyle saçma oldu ki niyeyse, kurusa da olmuyor. Düşündüm! Çünkü daima düşünerek hareket eden bir insanım, o bakımdan! Düşündüm ve dedim ki “ben bunu kurutmaya atayım, orda pofur pofur olsun”…

 

Evet…

 

Attım kurutmaya tabii… Çıkarttığımda kedinin sadece tüyleri perişan olmakla kalmamış, sadece ağzı burnu bir tarafa gitmemiş, bir de çekmişti artık. Sevgili okur bu aşamada ben kelimenin tam anlamıyla paniğe kapılıp, bu koşullarda her annenin yapacağı ilk işi yaptım! Annemi aradım!

 

Annem böyle zamanlarda hep yaptığı gibi önce bir müddet benim tam bir gerizekalı olduğum konusunda uzun uzun konuştu. Ben kendisine aynı kediden başka nerede bulabileceğimizi sordum. Annem o kediyi kız kardeşimin taaaa ne zaman aldığını –ve bu sürede kendisinin bu kediyi bozmadan muhafaza etmeyi başardığını- ve benim on beş günde perişan ettiğim kediyi 6-7 sene önce aldıklarını, bulamayacağımızı söyledi.

 

Usulca önce telefonu, sonra gözlerimi kapattım.

 

Atahan eve geldiğinde önce odasına gitti. Sonra yanıma gelip kediyi sordu. Ben ona kediyi yıkadığımı, tüylerinin biraz bozulduğunu ama kendisine istediği oyuncağı alacağımı söyledim. Atahan kediyi istedi ve ben mecburen sakladığım yerden çıkardım.

 

Çocukcağızın kediyi gördüğündeki şoku, mutsuzluğu, öfkesi…

 

– Anne n’aaptın?!?!

 

Bu aşamada durumu kurtarmak ve kendimi affettirmek için neler yaptım oturup on sayfa anlatmayayım ama şöyle söyleyeyim, aklınıza ne gelirse yaptım…

 

Aradan yıllar geçti. O paylaşımı gördüm, o güne döndüm hemen. O zaman feci üzülmüştüm ama sonra hatırlayınca çok güldüm kendi kendime. Ne yıkamaya uğraşıyosun, bırak işte. Ama olur mu? Olmaz! Neden? Çünkü hem “pedagojik enformasyonumuz” fevkaladenin fevkinde olacak, hem her şey bal dök yala olacak! Çünkü ben şahane bir anneyim! Çünkü ben olmak bunu gerektirir!

Heh, al sana işte!

 

Yaşları kaç olursa olsun, annelik daime çocuk için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımız, sürekli en doğruyu bulmak için mücadele ettiğimiz bir süreç gibi geçebilir. Geçmesin…

 

Bazen en doğrusu biraz rahat olmak…

 

Derin derin nefes aldığınız güzel bir hafta dilerim.