TEOG AİLELERİ

Sevgili okur bu sene böyle  www.anneboyutu.com  kısmında yine pişik, altıncı hastalık, katı gıdaya geçiş, süt arttırıcı besinler falan diye yeni annelere destek olmaya devam ediyoruz işte ve fakat köşe yazısı (benim köşe yazım) çok bana dair. Çocuk büyüdü ve haliyle sen sınav/okul/sosyal yaşam/ergenlik falan okuyacaksın…  Büyüdü bizim çocuklar, katı gıdaya geçtiler rahat yiyorlar hatta üstlerine git seni yerler artık… O bakımdan…

 

Bu hafta sana teog velileri diyorum (“size alo diyorum” diyen zeki müren style)

 

Teog velileri olarak dörde ayrıldık.

 

İlk grupta “hiç çalışmıyor” deyip çocuğu çılgınlar gibi çalıştıranlar var bunları geç. Bunlar muhtemelen okulda – öğrenciyken kendileri de hiç çalışmadım deyip 100 alıyor ve o zamanda herkesi salak sanıyorlardı. Hala salak sanıyorlar ama o zaman da herkes bunların ne sinsi, üç kağıtçı olduklarını biliyordu şimdi de biliyor. Kimseyi kandıramıyorlar. Bunları geç.

 

İkinci grupta hakikaten bu işi pek sallamayanlar var. Biz zaten çocuğu Viyana’ya yollayacaz, İngiltere’de okutucaz diye düşünüyorlar. Bunlar kendi aralarında ikiye ayrılıyor tabi: Birinci gruptakiler Türkiye’deki durumlardan fena halde ürküp çocuğu daha 20 yaş dişi çıkmadan kaçırmaya çalışanlar. Kendilerine göre haklı olabilirler, tercih, bakış meselesi diyecek bir şey yok. İkinci grup: Çocuğu zaten burada bir varlık gösteremeyecek olanlar. Bunlar çok gerçekçi, durumun fakında, “bizim sıpa burada üniversite zamanı  bi okul tutturamaz tuttursa da bitiremez, o yüzden lisede de neyse ne, bizden buraya kadar” diyorlar. Bu arkadaşlara da saygı duymak lazım. N’apacak çocuk okumayacak mı?

 

Üçüncü gruptakiler panikler. Bunlar çocukların bütün sosyal yaşantısını falan durdurmuş durumdalar. Spor yapanlar sporu bıraktı, müzikle dansla ilgilenenler bunu bıraktı. Sadece hoca geliyor veya hocaya gidiyor, denemeye giriyor, ödev yapıyor, test çözüyor. Bu çocukları çok merak ediyorum ben mesela hangi okulları kazanacaklar acaba bu kadar yırtınmaya. Ve geçen haftaki yazımda da değindiğim gibi değecek mi bakalım bu kadar yırtınmaya. Bu aileler anlaşılmaz bir şekilde sanki bu sınav kazanılamazsa dünyanın sonu gelecekmiş gibi bir hırs içinde çocukları arkalarına bakmadan itiyorlar. İncelediğinde bu ailelerin kendi eğitim seviyelerinin çok yüksek olmadığını da gözlemliyorsun. Yani bazı şeyler pek değişmiyor aileler hep kendi yapamadıklarını çocukları yapsın istiyor.

 

Dördüncü gruptakiler daha cool. Ben ve açıkcası bazı arkadaşlarım valla biz çok cool’uz bu konuda. Çocuklarımız iyi okullarda okusun elbette çok arzu ediyoruz. Çocuklarımızın kendi adlarına bir şey “başarmış” olmalarını destekliyoruz. Biz KENDİMİZ iyi okullarda okuduğumuz için zaten, kimseye bir şey ispatlamak zorunda hissetmiyoruz kendimizi. O eksiklik o “açık kapama” derdi yok yani. Böyle bir” ben yapamadım bari yavrum kendini kurtarsın” paniğinde değiliz. Daha ziyade “iyi bir okulda okuması kendisi için bir avantaj ama sınavla girilmeyen de birkaç düzgün okul var, en fena onlardan birine gider” diyebiliyoruz. Bu durum bizler için dünyanın sonu olmayacak, ölmeyeceğiz. Çocuklarımızın sosyal yaşamları, spor antrenmanları, sinemaları, arkadaş buluşmaları aynen devam ediyor.

 

Misal benim oğlumun hem basketbol hem tenis antrenmanları devam ediyor. Haftada beş günden üç güne düştük ama kesmedik tamamen. Pek çok evdekinin aksine bizim evde oyun konsolu şeysi kalkmadı. Odasındaki televizyona takılı aynen yerinde duruyor. O hafta sınav haftasıysa kaçırdığı antrenman oluyor, deneme sınavı varsa çıkamadığı maç oluyor ama normal zamanda hayatı aynen devam ediyor.

 

Çünkü biz öğrenciyken de böyleydik. Biz öğrenciyken hem derslerimize çalıştık, hem okul takımındaydık, hem mezun olabilmemiz için yapmak zorunda olduğumuz sosyal sorumluluk projelerini (hayvanat bahçesinde çalışmak, yaşlılar evinde yemek yapmak vb.) yaptık, hem spor yaptık hem ders çalıştık. Yaptık yani, olabiliyor bu.

 

Daha doğrusu şöyle söyleyeyim bağzı okullarda okumuş bağzılarımız böyle geçirdi öğrenciliği.

 

Gayet de güzel okuduk.

 

Dolayısıyla kendi çocuklarımızı da böyle yetiştiriyoruz biraz. Elbette hayatın gerçeklerinin farkındayız. Elbette çocuklarımız başarılı olsun istiyoruz ve bu anlamda aileler olarak üstümüze düşeni yapıyoruz.

 

Ancak ne bu sınav ne de başka bir sınav HİÇ BİR SINAV BİZİM ÇOCUKLARIMIZDAN KIYMETLİ DEĞİL!

 

Hiçbir sınav benim oğlumdan kıymetli değil. Hiçbir okul, hiçbir bina, hiç bir yapı, hiçbir eğitim benim oğlumun alnının kırıştığına değmez. Atahan ya! Atahan’dan bahsediyoruz. Benim oğlum!

 

Hangi okul, hangi sınav benim oğlumun kendini yırtacağı ehemmiyette olabilir yahu, mümkün mü bu?

 

Benim buradaki duruşum (bizim anne baba olarak duruşumuz) biz üstümüze düşeni yapalım, oğlumuz da üstüne düşeni yapsın, yatmasın tabi, derslerini çalışsın, testlerini çözsün, hazırlansın ama çıldırık bir şekilde değil, kararı kadar. Sonrası neyse ne yahu… Olursa olur olmazsa canı sağolsun, nedir yani…

 

Hayat bir sınav. Bu sınav bitecek başka sınavlar olacak. Hep bir sınav. Üniversite sınav, master sınav MBA sınav, işe giriş sınav, işte kalabilmek sınav, evlilik sınav. Sürekli mücadele sürekli bir kendini ispatlama, hayat bu.

 

Delirmemek lazım o yüzden, sakin olmak lazım.

 

Babamın hep dediği gibi; “Hayat bir maraton nefesi iyi ayarlamak lazım”.

 

Hiçbir sınav çocuğunuzun mutluluğundan önemli olmasın.

 

Hiçbir okul çocuğunuzun hayatını cehenneme çevirmeye değmez inanın.

 

“Çok önemsiyodun sen kendin okusaydın” derler adama.

 

“Sen okuyacağını okumuşsun, benim okuluma karışma” derler adama.

 

Sakin olalım.

 

Sonuçta velev ki olmadı napacaz, kapıya mı atacaz çocukları? Dolayısıyla onları da bu “dünyanın en önemli vaziyeti” telaşına sokmaya gerek yok.

 

Bakıyorum egzama olanlar, tırnaklarını yiyenler, tik başlatanlar….

 

Yapmayın, bu kadar değil,  hakikaten değmez.

 

Akıl sağlığı yerinde haftalar dilerim